27 Ekim 2015 Salı

Önce insan



Donanmış insanları bulmak bu kadar zormudur ?
Ahlâklı , erdemli büyük insanları...
Yeryüzünde tüm insanların ortak değerleri vardır , bu ortak değerler temel olarak varoluşumuzla bize verilen fiziksel olarak gördüğümüz kol , el , kafa , göz , burun vs gibi görünenler den bağımsız bir şekilde zihinlerimiz de saklı durmakta yada kendi içimiz de yaşadığımız toplumun , kültürün , örf adetlerinin bize dayattığı katı kurallardan dolayı bir türlü gösteremediğimiz veya gösterdiğimizi zannediyormuş casına yaşadığımız ancak her seferinde kendimizi kandırdıgımız , toplumun her kesiminden insanları kapsayan bir tür ruh  hastalığından hem de farkında olmadan bağımlı hale getirilerek unuttuğumuz ama her konuştuğumuzda öncelikle insan arıyorum diyecek kadar alçaldığımız bir ideal insan arayışı içerisinde uyumaktayız...
İnsan yaşamı boyunca iyi olmaya çalışan  zaman zaman iyi olduğu hissiyatına fazla kapılarak iyi dediğimiz olguyu da mahvetmekte olan bir mahluktur .
Çünkü iyi ligi bilmeden , iyi lik yapmak ne kadar iyi olabilir ki ...
İşte doğru yu bilmeden , nasıl doğruluk doğru bir şekilde doğrulanamıyor sa ...
Deney yapılmadan bilimsel araştırma  olamıyor sa ...
Akil ve mantık kullanılmadan felsefe den bahsedilemiyor sa ...
O halde ;
Uçmasını bilirken , düşmesini de bilmek gerekiyor ...
Yasamak , yaşamı anlamlandırmak için     üzmeden , kırmadan , ayırmadan , ayıştırmadan , aşağılamadan ...


25 Ekim 2015 Pazar

Özentiler üzerine

ÖZENTİ   ;

Hem cinslerin birbirlerini taklit etmeye başlamasıyla bir özentiden söz etmek mümkün
Bu taklidin ahlak , erdem , helal - haram ve dini olgulardan ziyade ;
içindeki o vazgeçilmez beni diğerlerine kabul ettirmeye çalışmasının bir sonucudur.
Hayatını ahlak ve erdem ile yaşayanların dışında
Hemen her insan çevresindeki insanlar gibi olmayı arzulayan bunun için çabalayan zaman zaman başkaları gibi olabilmek için onlar gibi giyinen hatta yiyen - içen , davranan , konuşan , düşünen biri olmayı arzular ...
Doğrusunu söylemek gerekirse içsel olarak onlar gibi de olmak istemez içinde sakladığı ne kadar bunu örtmeye çalışsa da
O , diğerleri önünde kahraman olma duygusu onu mecburen diğerlerinin davranışlarını taklid etmeye mecbur kılar ...
Yoksa :
Onlar gibi olmak veya yaşamak bireyi mutlu etmez birey için mutluluk ; söz gelimi takıldığı grup içinde bir farkındalık ve buna bağlı olarak bir kahramanlık arzusu dur.
ÖZENTİ VE MARKA
Nike , adidas , samsung , iphone gibi markalaşma ile özenti grubuna bir hiyerarşi getirilerek maddi yönün on plana çıkmasıyla grup içindeki bireyler veya dışarıdan bu gruba dahil olacaklara bir tur sınıf farkı koyularak özentilerin daha evrensel bir hal aldirilmasiyla daha farklı yaşam tarzlarıyla daha farklı özenti gruplarını görmek mümkün hâl alabiliyor .
Buda özenti gruplarının birbirine karşı şiddet , öfke , nefret le bakmasına sebebiyet vererek özenti grupları arasında bir çatışma ortamının doğmasına sebep oluyor.
Tüm bu özentiler temelinde ne kadar hemcinsler arasında bir kahramanlık ve görsel büyüklüğü baz alarak sergilenen davranış olarak gorunsede değerlerinden soyutlanmış bir özenti pek akıl işi olmasa gerek...
Özenti grubuna bu markalaşma ile beraber maddi açıdan dahil olamayan birey bunu içselleştirerek kendini yalnızlığa bürüyebiliyor ,
Dahil olsa bile özenti grubu içindeki baskın kişiler tarafından küçük görülmesi ve kendinin de bunun farkında oluşu onu daha çaresizleştiriyor ve birey markalaşamamanin bir sonucu olarak bir kaygı ile de uğraşmak zorunda kalıyor ...
Tüm bunlar bir yana özenti grubu içinde dışardan bakan karşı cinslerin de ilgisini çekememek de onda ilerleyen yaşlarla beraber bir psikolojik rahatsızlığa itebilir.
ÖZENTİ VE CİNSELLİK
Bir cinsellikten bahsetmeden de durmak pek yanlış olmayacaktır.
Bireyin özenti grubu içinde kendini göstermesi hep bahsettiğim kahraman olma arzusu aslında karşı cinsin ilgisini üzerine toplamak ve dişilerin ilgisini kendi kahramanlığını kullanarak karşı cinsi etkileme çabasından ibarettir
Nasıl ki bir hayvan belgeselinde üreme döneminde ki bir erkek aslan dişilere ulaşmak için sürüdeki erkeklere karşı saldırgan tutum sergileyerek dişilere ulaşmak istiyorsa,
Özenti grupları içindeki bu kendini gösterme ve
diğerlerine benzeyerek yaşama olgusu bir cinselliğin kapalı olarak karşı cinse gösterilmesinden ibarettir .
                                                  Ömer BOZKURT

24 Ekim 2015 Cumartesi

Hayallerde yaşamanın acıları...


Hayallerim var benim herkesten farklı , insanlar dan sakladığım , kendimi yücelttiğim ,
Hayallerim var bilinçaltımda ahlaksızca oluşturduğum , kendimi dış dünyadan soyutladigim , herkesi küçük gördüğüm ...
Kimi zaman ulaşmak istediğim ama gerçek 
hayatta belkide hiçbir zaman ulaşamayacağım
Bazen bir aşk ...
Kimi zaman nefret ...
Zaman zaman şan şöhret
Çoğu zaman saçma sapan düşünceler ...
Kurtar beni ALLAH im
Benmiyim bu kadar hayaller kuran ,
Benmiyim hiçbir senarist in yazamayacağı bu düşüncelere sahip olan ,
Hayatın gerçekliğinden uzaklaşan ...
Hayallerimde yalnızlaşan !
İnsanlara ilgisizleşen ,
Kendi gerçekliğimden kaçan
Ruhumu ve bedenimi acı bir hayale tutsak eden ,
Her geçen gün biraz daha eriyen ,
Ne eksiğim vardı ?
eksiğim onlar gibi olamamak miydi ?
Yoksa onlara benzeyememek mi ?
Bu bana mutluluk vermeliydi acıyı değil ...
Ama yine de duyduğum , tattığım , düşledigim acı beni yıkmıyor , yıkamıyor hicbir zaman da yıkamayacak
Zaten hep benimleydi ...
Doğduğum günden beri
Sığınacak kimimiz var ! Şu yalan dünya da alemlerin rabbi olan ALLAH tan başka ...
Şüphesiz Kimsemiz yok ...


                                                      Ömer BOZKURT

23 Ekim 2015 Cuma

Siyasi SEÇİM

Korkuların seçimi

Yine yeni bir seçim dönemindeyiz , yurdun dört bir yanında her seçim döneminde rastladığımız , alıştığımız , bildiğimiz seçim vaadleri peşin sıra devam etmekte ,
Bir yanda seçmene herşeyleri veren siyasiler ve buna inanan bir takım zavallı ,
diğer tarafta her seçim döneminde aynı senaryolara maruz kalan , kalacak ve kalmaya devam edecek bir millet ...
Şunu sormak gerekiyor ;
Seçim siyasetini : seçmenin seçim döneminde ki isteklerine göre mi belirlemeli ?
Yoksa devletin çıkarlarını gözetmek için mi ?
Bu sorunun cevabı iki aşamalı dır .
İlk olarak seçim döneminde insanların oylarını almak için bir takım vaadler öne sürülmekte
İkinci olarak da seçim sonrası bu vaadlerin gerçekleşemeyeceği anlaşılınca devlet ön plana çıkıyor .
Aslında gerçeği söylemek gerekirse öncelikle siyasilerin ortak hedefi adil bir düzende seçim yarışına girmek , kendileri girdiği gibi
Seçmenleri de korkmadan , korkutulmadan , bu döneme hazırlamaktır.
Ne yazık ki bu seçim de , bu adil düzenden çok uzakta kalmaktadır , tıpkı geçmişte olduğu gibi ...


                    Ömer BOZKURT


22 Ekim 2015 Perşembe

Dil ( filoloji) üzerine

ANA DİL ' de eğitimin zararları

Bir milleti millet yapan şey , o milleti oluşturan ortak değerlerdir. Bu ortak değerler zaman ve mekan içerisinde değişime , dönüşüme açıktır , açık olmalı da .
Yalniz değişimden kasıt ; milleti oluşturan ırk ların içerisindeki milli birliği ve bütünlüğü bozabilecek değişim dir.
Dil de bu bütünlüğün içerisin de kendine yer bulmaktadır .
Milli birlik içerisinde anayasal statüde ortak bir dil belirlenir , bu dil doğudan - batıya , güneyden - kuzeye her kesimi kucaklayan birleştiren bir dildir .
Örneğin fransada : bir çok farklı kültürün farklı şekilde ana dili bulunmaktadır .
Ancak devletin resmi dili fransızca dır. Eğitim dili fransızca dır. Radyo ve televizyonlar fransızca yayın yapmaktadır.
Bunun sebebi ülkede milli birliği ve bütünlüğü sağlamaktır. Elbette ülke içerisinde her kes ana dilini konuşmalı ve korumalı dır . Ancak bu noktada devlet çok dikkatli olmalı ve ölçülü davranmalıdır . Yoksa ülke içerisinde ana dil ötekileşebilir hatta insanlar anayasal statü de olan milli birliği oluşturan dile karşı çıkabilir ve ülkede düzenin bozulması na sebebiyet verir ki dış güçler burada devreye girer ve milletin bölünmesine ya da bir birine kutuplaşmasına sebebiyet verir.
Son dönemde özellikle ülkemizde yaşanan hadiseler ; kürtçe , lazca , romanca eğitim , öğretim , radyo ve televizyon kanalları , okullar hepsi yanlış politikaların sonucudur , ne yazık ki bu yanlış politikalar insanları birbirine daha da kırdırmış , toplum bir birine kutuplaşmıştır...
aziz milletimizin milli birliğini ve bütünlüğü nü TÜRKÇE miz sağlamış ancak dediğim gibi uygulanan yanlış politikalar insanlarımızı kutuplaştırdığından kendi yaşadığı toprakların bütünleştirici diline karşı ayaklandırma noktasına getirerek milli birlik ve bütünlüğü zedelemiştir.
Halbuki 100 yıl önce dedelerimiz kürt mehmet , laz cemal , roman ahmet bu milletin birliği - dirliği için çanakkale de , kafkasyada trablusta , sina da , filistin de omuz omuza savaşmıştı hatta canını vermişti .
Her şeye rağmen :
Şunu da unutmamak gerekir ki ;
" bu milletin adı türk milletidir ..."
Resmi dili türkçe dir .
Bayrağı da ay yıldızlı türk bayrağı dır.
Ömer Bozkurt


21 Ekim 2015 Çarşamba

Psikolojik gelişimin evreleri


1) 0-2 yaş aralığı. Sevgi ve şefkate muhtaç dönem

İnsanların doğuştan getirdiği bir takım özellikler ( cinsiyet , ırk , konuşma , nefes alma , uyuma , yeme - içme , cinsellik ........)
Gibi bir takım fizyolojik özelliklere paralel olarak gelişen genellikle içinde olduğumuz , büyüdüğümüz kültürün , örf adetlerinin etkisinde kaldığımız bir zihinsel sürecin sonunda zorunlu olarak yada dogmatik bir şekilde bize dayatılan bir akıl hastalığından bahsetmek gerek ...
Bu akıl hastalığı kişinin farkında olmadan yaşamasının zaruri bir sonucudur.
İnsanoğlu doğumu ile başlayan süreçle beraber hızlı bir büyüme potansiyeline sahip olarak önceleri bir bakıcı (anne -baba vs ...)gözetiminde şefkat , sevgi içinde büyütülmeye başlanır ...
0 - 2 yaş aralığında ki tüm çocuklarda bu gereklidir , bu evrede şefkat ve sevgiden mahrum kalan çocuklar ergenlik sonrasın da çevresine karşı veya genç yetişkinlik döneminde ki evliliği ile aynı mahrumiyeti hem kendi ailesine hem de çevresine karşı sergileye bilmektedir ...
Yine bu yaş aralığında aile lerin tutumları dini olgular çerçevesinde olması da bu dönemdeki çocuğun ahlâki olarak yaşamını sürdürmesini sağlayabilir ve maneviyatçı bir kimliğe de sahip olabilir .
Ailelerin yanlışların dan birtanesi de bu yaş aralığında ki çocukların yanında konuşmalarının ve ya bir davranışta bulunmalarının çocuk tarafından algılanamayacağı yönündedir halbuki bu dönemde açık bir belleğe sahip olan çocukların algıları gelişmiş olduğundan bilinçaltında kayıt altına alınmakta bu kayıt yıllar sonra ergenlik sonrası dönemle beraber çağrışımlarla ortaya bir sorun olarak çıkabilmektedir ...
Şiddeti temel öğe olarak alan ailelerde çocuğun herhengi bir bölgesine özellikle de kafasına alacağı darbelerde çocuk da problemler olusabilir , bu problemler darbeyi aldığı kafa bölgesine göre farklı nörolojik veya ruhsal etkiler yaratabilir ve ergenlik sonrası dönemle beraber aynı davranışı kendi ailesine ve ya çevresine karşı da sergileyebilir ...
Bu dönemde dikkat edilirse bir çocuğun bir kedi veya her hangi bir hayvana tekme atması , tükürmesi , saldırı şeklindeki davranışları bu sevgi ve şefkat eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Zaten bir çocuk çok saldırgan bir tutum ve davranış içerisinde ise bunun sebebi ilk çocukluk dönemindeki aile ve çevrenin etkisi ile bilinç altına kayıt olmuş tahribatın bir sonucudur ...
Dolayısıyla sonradan oluşan akıl ve ruha sal bozukluk ların birinci sebebi kişilere aile tarafından temellendirilmiş muhtaciyet (sevgi ve şefkat )eksikliğinin ilerleyen dönemlerle beraber gün yüzüne çıkmasının bir sonucu dur ....

                   Ömer BOZKURT


20 Ekim 2015 Salı

Davranışların analizi ...1

                             


Herkesin bir arayış içerisinde olduğu bir dünyada aradığını bulamaması çok garip değil mi ?
Dünyanın her yerinde , ırk  ve eğitim   gözetmeksizin insanların bir arayış içerisinde olduğunu  bilmekteyiz ,
Bu arayışlar toplumun ahlâki ve dini
     "(ALLAH KATINDA DİN İSLAMDİR)"
al-i imran süresi 19.ayet
olguları üzerine kurulu olmadığı zaman kişilerde bir tahribata yol açmakta ve bu tahribata kişinin istek ve arzuları da eklenince iş bir çıkmaza girmektedir .
İnsanın ergenlik sonrası dönem ile ilgileri hem cinslerinden ziyade karşı cinse dönük bir hal almaktadır bunun sebebi genellikle aile , toplum , çevre ile şekillenmekte bu dönemde ahlâki ve dini sorumluluk larının bilincinde olmayan veya olduğu , konuştuğu , davrandığı   , yaşadığı yada yaşadığını gösterdiğini zanneden bireyler için bu bir afyon dan farksız değildir...


                         Ömer BOZKURT


19 Ekim 2015 Pazartesi

Bir erotizmin geleceği

                       Cinsel duygular

Ergenlik dönemi itibarı ile insan çok yönlü bir ruh haline bürünmektedir. Bu ruh hali genellikle cinsel arzuların etkisi altında bilinçaltı olarak tasvir edilen noktada mümkün olduğunca toplumun ahlaki sınırlarına gösterilmeyecek şekilde saklı tutulmaktadır...
Ergenlik dönemi insanın fiziksel olduğu kadar ruhsal olarak da geliştiği bir dönem dir .
Bu gelişim döneminin en önemli unsuru ruhsal fantezi ya da başka bir deyişle cinsel hazzın yoğun olduğu arayış karmaşasıdır ...
Rüyalarında , hayallerinde ya da gerçek yaşantısında olsun ;
Cinsel birliktelik yaşama arzusu birey için vazgeçilmez derece de önemlidir , bunun için kişinin ilk yapacağı şey  toplumun ahlaki kurallarına bir başkaldırı şeklinde olacak tır , bilindiği gibi her toplumun kendine özgü ya da tüm dünyanın ortaklaşa uyduğu bir evrensel ahlak kuralları vardır    ....  bu kurallar fantezi arayışı içerisinde olanlar için engel teşkil etmektedir   ,  bunun için kişi cinsel arzularını gösterebilme adına çevresine zaman zaman tıpkı bir hayvanın üreme döneminde yaptığı gibi karşı cinsin ilgisini toplama adına uyarılar gönderir bu uyarılar hem cinslerine karşı saldırganlık karşı cinse yönelik ise cinselliğin göstergesidir.
Örneğin kızlı - erkekli ortamlarda belli kişilerin ön plana çıkarılması , bazı kişilerin hem cinslerini aşağılaması , karşı cinsle olan diyaloglar da aşk , sevgi gibi konulardan bahsedilmesi , kılık kıyafet seçimi , konuşma üslûbu , davranışları ve ya bir erkek ya da bir kadın ile konuşmak ruhsal anlamda cinsel erotizmin ilk ayağını oluşturmaktadır... bunların tamamı aslında bir cinsel hazzın gereği dir .
Birey için Cinsel fantezilerin ilk safhası duygusal anlamda olmak zarureti taşımaktadır.
Duygusal erotizmi yakalayabilmiş bir kişi için ister istemez bir öz güven de beraberinde gelir ki bu bir deneyim olmakta ve ergenliğin ilerleyen dönemlerinde kadın ve ya erkeklere yönelebilme daha rahat bir şekilde yapılmaktadır..
Ancak bu rahatlıklar ve kazanılmış deneyimler evlilik ve aile hayatının zorlu dönemlerinde  kişiler için ileride daha büyük psikolojik sorunlara yol açması pek muhtemel olacaktır...

                      Ömer BOZKURT


18 Ekim 2015 Pazar

platonik aşklar

                                        Karşılıksız sevgiler üzerine ;

İnsanın karşılık bulmayan sevgi de ısrar etmesinin temel sebeplerinden bir tanesi de  aslında sevdiği kişiye karşı duymuş olduğu halk arasında sözde AŞK olarak tanımladığı bir takım iç hazlardan kaynaklanmamaktadır.
İnsan doğası gereği kalbinde sevgi beslediği ya da zaman zaman ilgi duyduğu - bağlandığı kişi ile sürekli bir birliktelik yaşama arzusu içerinde bir hayal dünyası oluşturur.
Bu hayal dünyası fantezi veya cinsel objelerden bağımsız bir şekilde bilinçaltında var olan gerçeklerden uzak olarak gerçekleşir.

 Yine Bu hayal dünyası içerisin de sürekli olarak kurguladığı düzen aslında sevgi duyduğu kişiye karşı hayal de olsa  ,  kendini sevdiği insana acındırmaktir , hayaller de insan gerçeğin ötesine çıkarak kendini acındıran , sevgi duyduğu kişiyi ise acıyan konumuna getirir.
Hayallerini bu noktaya getirerek aslında bizlere sevgi ye ulaşmanın ruhsal olarak acı içerisinde bir zihinsel süreci olduğunu gösterir ...
Her şey bir yana insanın sevdigi  kişiye duygularını ifade etmesi asıl meseledir...
Çünkü tüm sorunlar işte buradan sonra başlar ...
Karşılık bulamayan sevgi yi analiz etmeye çalışmak daha doğru olacak tır.
Zaten eğer bir sevgi karşılık buluyor ise insanin acı çekme durumu da minimum seviyeye iner ,
Karşılık bulamayan bir kişi sürekli kalbinde bir umut ile dolaşmaya , yaşamaya hayata tutunmaya çalışır , 
Burada altı çizilmesi gereken nokta ise ;
Aslında bu umut ve beraberinde yaşadığı acı , sevgi duyduğu kişiye karşı karşılık bulmak adına çekilmemektedir. 
Ne kadar sevgi duyduğu kişiye ulaşmak istesede asıl olan o kişiye karşı karşılık bulamamış duygularının bir tür sitemi ya da ondan kaynaklanan nefretinin sonucudur.
Nasıl ki ; bir sigara tiryakisi sigarayı , madde bağımlısı maddeyi psikolojik tedavi uygulanmadan  bırakamıyor ise 
insanın da karşılık bulamadığı halde bir kişiye karşı duymuş olduğu sevgide ısrar etmesi ona ulaşmak istemesinden ya da kavuşmak istemesinden değil bir alışkanlık - bağımlılık yapmasından kaynaklanıyor...

Son olarak böyle bir durumda ne kadar zor da olsa insanın yapması gereken ilgi duyduğu kişinin sürekli olarak yanlış , olumsuz , kötü yönlerini zihninde tasarlaması ve bu şekilde kendini avutması gereklidir  , yoksa yaşamı boyunca zihninin ve kalbinin bir  köşesinde bir eksik ile yaşamaya mahkum kalacaktır.
İnsanoğlu böyle bir  eksik ile yaşamaya mahkum bırakılmamalıdır...     
                                                   


                                                                  Ömer BOZKURT

                                

AŞK

                                                                AŞK
Aşk ;
Yaşama coşkusu , enerjisi , hayat kaynağı olan herşeydir.belkide varlıkları varlık kılan şey di ...
Günümüzde genellikle ;
İnsanlar arasındaki özellikle karşı cinse dönük cinselliğin olduğu bir takım ilişkiler bütününü aşk olarak görmek yanlış olmayacaktır
Birbirimize aşık olduk , aşk evliliği yaptık , bu aşk beni böyle bağladı , aşığım sana gibi gibi
Birde adalete aşığım , dağlara aşığım , doğaya , arabaya veya mala mülke aşığım gibi farklı anlamlara atfetmekteyiz aşkı .
Latin ve yunan toplumlarında kadın aşık olunacak bir değer değil ,
Çünkü ; siyasi hayatın içinde değil , sürekli ikincil , örtünmesi gerekiyor , kamusal alana çıkamıyor
Gerçekten de başta bu kadar değerli bir kavram veya yaşam kaynağı bu kadar değersiz midir ?
Aşk
Aslında imkansıza ulaşmaya çalışmak , sınıf farklarından kaynaklanan utanç duygusu ile zihinsel bir süreç başlatmamızdir.
Birde yoksunluktan kaynaklanan boyutu varki , insanı boyutu sanırım bu olsa gerek ;
Kişinin içinde ki cinsel hazzı bir partner de araması , aradığı partneri bulamaması , bundan daha acı ulaşmaya çalıştığı cinsel hazzı giderememesi , bu hazzın oluşturduğu boşluğu kendi zihninde geliştirdiği platonik veya soyut durum ...
Buna en güzel örnek leyla - mecnun olayıdır.
Bu olayı aşk yapan karşılıklı bir duygusallık miydi ? Bu olayı aşk yapan değerli kılan mecnunun leyla sina karşı duyduğu platonik aşk tir ...
Çünkü mecnun leyla yi gördüğünde onun leyla olmadığını söyledi , mecnun un kafasında tasarladığı leyla bambaşka bir hal almıştı ...
Aslında bu olaylar bize aşk in karşılığının bir insan veya görünen bir madde olmayacağını gösteriyor.
Eğer karşılığı bir insan sa ben kabul etmemekle birlikte su sorularında cevaplanması gerektiğini düşünüyorum,
Aşk iki kişi arasindamidir ? Yoksa üçüncü bir göz mü gerekir ?
Herşey bir kenara 
Aşk 
Ancak ve ancak alemlerin rabbi olan ALLAH a döndüğünde gerçek anlamını bulacaktır.
Unutmamak gerekir ki ;
ALLAH in peygamberi olan  Hz.Yakup Yusuf una ondan ALLAH için vazgeçip , kalbine gerçek aşk olan ALLAH i tekrar koyarak erişmiştir...

                                                        
                                                        Ömer BOZKURT
                                                      

17 Ekim 2015 Cumartesi

Bir milletin ("akıl") hastalığı

                                              Bir milletin ("akıl") hastalığı

Güneşin doğduğu yerlere yürümek , o bölgede bir milletin aldatıldığını bilmeyene ağır gelir ...
Söz konusu bu aldatılış , kendi milletinin bir tür nevrozundan aşağı kalır yöne sahip değildir.
Güneşin doğduğu yerler çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmak ile kalmamış bu bölgeler de astronomi den cebire , matematik ten felsefe ye kadar bir çok deha yetiştirmiştir.
Ancak söz konusu bu bölgelerdeki gelişmeler güneşin battığı yerlerdeki  insanların dikkatinden kaçmamış ve güneşin doğduğu bölgelerdeki gelişimi ancak o bölgelerin ele geçirilmesiyle güneşin battığı yerlere taşınacağı inancına kapılmış ve tüm planlarını güneşin doğduğu yerlerdeki insanları tarihinden , kültüründen , dininden arındırarak cahil bir hale gelmesiyle olabileceğini düşünmüş ve buna göre hareket etmektedirler ...
Tarih boyunca bu tür olaylara maruz kalan güneşin doğduğu yerlerdeki milletler güneşin battığı yerlerdeki milletlerin getirdiği sözde demokrasi , özgürlük , insan hakları , devrim gibi saçma kavramlarla birbirlerini yok etmektedir ....
Bugün bilgiye ve tarihe ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir dönemde insanların hakikatten bu kadar uzak ve kör kalmaları güneşin battığı yerlerdeki insanların planının  ne denli işlediğini göstermektedir ...
Buda ; Aslında her şey bir yana güneşin doğduğu bölgelerdeki bazı milletlerin de bu planın  bir parçası olduğu fikrini doğruyor ki ...
Sanırım ülkemizde yaşanan sözde özgürlük ( serhıldan ) hareketleri de bu fikri desteklemektedir...                        
                     Ömer BOZKURT