İnsanı insan yapan şey her zaman gördüklerimizin ötesindedir , her insan kendi içinde yeni bir dünyaya , farklı bir düşünce ye sahiptir.
Ancak
Bütün insanlar et , kemik ve kandan oluşmuştur.
Fakat hiçbir insan diğerinin aynısı değildir. İnsanların kimisi uzun , kimisi kısadır , kimisi şişman , kimisi zayıftır .
İnsanlar arasındaki temel farklılık bunlardan kaynaklanmamaktadır. Bu yönleriyle insan aslında hiçbir şey ifade etmez . Herkesi birbirinden özel kılan gördüklerimizin ötesinde olandır . O halde insanı insan yapan şey görünenin ötesinde olan soyut bir şey dir .
Bu soyut olan şey ; hiç kuşkusuz düşüncelerimizdir ,
Ancak düşünebilmemiz içinde et , kemik ve kana ihtiyaç duyarız ,
Yani somut bir şeye ...
Demekki ; gördüklerimizin ötesinde olanlara ulaşabilmek için de bu görüşü sağlayacak bir madde ye ihtiyaç duyarız .
O halde bir şeyin sonucu var ise mutlaka sebebide olacaktır.
Felsefi boyutta yapılacak akıl yürütmeler gördüğümüz gibi çelişkiler doğuracaktır.
Zaten felsefi yöntemin amacı hakikatin bilgisini vermek değildir. Farklı görüşleri bir araya getirerek olayı daha da içinden çıkılmaz bir hal aldırmaktır.
Çünkü insan hakikatin bilgisine ancak ve ancak sonsuz kudret sahibi olan ALLAH 'ın nuru ile ulaşabilir .
Bu nura kalben ulaşılır...
Kalben kavramak sezgi ile kavramak demektir..
Ömer BOZKURT
felsefiyazilarim.blogspot.com
11 Ocak 2016 Pazartesi
Felsefi yöntemin çelişkileri
30 Aralık 2015 Çarşamba
Entuisyonizm üzerine
Entuisyonizm ( sezgicilik )
"Doğru bilgiye ALLAH 'ın insan kalbine koyduğu nur (sezgi) ile ulaşılır."
GAZZALİ
Bir şeyi bilmek için öncelikle o şeyi tanımlamak gerekir , yalnız bu tanımlamayı yapmak için ise insan bilgiye ihtiyaç duyar ,
İnsanda iki çeşit bilgi bulunur , birincisi gözlerimizin gördüğü fiziksel dünyanın ötesine geçemeyen sınırları belli olan ,
İkincisi ise kalbimizde bulunan hiçbir çelişki bulunmayan ve yaşantımızı anlamlandıran bilgidir.
Bilginin amacı mutlak hakikate ulaşmaktır. Bu hakikati bize ne duyularımız ne de aklımız kazandırabilir,
Çünkü ; duyular aldatıcı ve aklımız ise çelişkili yargılar verdiğinden yanıltıcıdır.
Bunun için mutlak bilgiye yalnız iman ve inanç ile ulaşabiliriz. İman da kaynak olarak kalpten beslenir ,
Öyleyse mutlak bir bilgi ALLAH ' ta var olduğuna göre bu bilgiye yalnız kalp gözüyle ulaşabiliriz.
Kalp gözü ile kavramak sezgi ile kavramak demektir.
Ömer BOZKURT
27 Ekim 2015 Salı
Önce insan
Donanmış insanları bulmak bu kadar zormudur ?
Ahlâklı , erdemli büyük insanları...
Yeryüzünde tüm insanların ortak değerleri vardır , bu ortak değerler temel olarak varoluşumuzla bize verilen fiziksel olarak gördüğümüz kol , el , kafa , göz , burun vs gibi görünenler den bağımsız bir şekilde zihinlerimiz de saklı durmakta yada kendi içimiz de yaşadığımız toplumun , kültürün , örf adetlerinin bize dayattığı katı kurallardan dolayı bir türlü gösteremediğimiz veya gösterdiğimizi zannediyormuş casına yaşadığımız ancak her seferinde kendimizi kandırdıgımız , toplumun her kesiminden insanları kapsayan bir tür ruh hastalığından hem de farkında olmadan bağımlı hale getirilerek unuttuğumuz ama her konuştuğumuzda öncelikle insan arıyorum diyecek kadar alçaldığımız bir ideal insan arayışı içerisinde uyumaktayız...
İnsan yaşamı boyunca iyi olmaya çalışan zaman zaman iyi olduğu hissiyatına fazla kapılarak iyi dediğimiz olguyu da mahvetmekte olan bir mahluktur .
Çünkü iyi ligi bilmeden , iyi lik yapmak ne kadar iyi olabilir ki ...
İşte doğru yu bilmeden , nasıl doğruluk doğru bir şekilde doğrulanamıyor sa ...
Deney yapılmadan bilimsel araştırma olamıyor sa ...
Akil ve mantık kullanılmadan felsefe den bahsedilemiyor sa ...
O halde ;
Uçmasını bilirken , düşmesini de bilmek gerekiyor ...
Yasamak , yaşamı anlamlandırmak için üzmeden , kırmadan , ayırmadan , ayıştırmadan , aşağılamadan ...
25 Ekim 2015 Pazar
Özentiler üzerine
Bu taklidin ahlak , erdem , helal - haram ve dini olgulardan ziyade ;
içindeki o vazgeçilmez beni diğerlerine kabul ettirmeye çalışmasının bir sonucudur.
Doğrusunu söylemek gerekirse içsel olarak onlar gibi de olmak istemez içinde sakladığı ne kadar bunu örtmeye çalışsa da
O , diğerleri önünde kahraman olma duygusu onu mecburen diğerlerinin davranışlarını taklid etmeye mecbur kılar ...
Yoksa :
Onlar gibi olmak veya yaşamak bireyi mutlu etmez birey için mutluluk ; söz gelimi takıldığı grup içinde bir farkındalık ve buna bağlı olarak bir kahramanlık arzusu dur.
Nike , adidas , samsung , iphone gibi markalaşma ile özenti grubuna bir hiyerarşi getirilerek maddi yönün on plana çıkmasıyla grup içindeki bireyler veya dışarıdan bu gruba dahil olacaklara bir tur sınıf farkı koyularak özentilerin daha evrensel bir hal aldirilmasiyla daha farklı yaşam tarzlarıyla daha farklı özenti gruplarını görmek mümkün hâl alabiliyor .
Buda özenti gruplarının birbirine karşı şiddet , öfke , nefret le bakmasına sebebiyet vererek özenti grupları arasında bir çatışma ortamının doğmasına sebep oluyor.
Dahil olsa bile özenti grubu içindeki baskın kişiler tarafından küçük görülmesi ve kendinin de bunun farkında oluşu onu daha çaresizleştiriyor ve birey markalaşamamanin bir sonucu olarak bir kaygı ile de uğraşmak zorunda kalıyor ...
Tüm bunlar bir yana özenti grubu içinde dışardan bakan karşı cinslerin de ilgisini çekememek de onda ilerleyen yaşlarla beraber bir psikolojik rahatsızlığa itebilir.
Bir cinsellikten bahsetmeden de durmak pek yanlış olmayacaktır.
Bireyin özenti grubu içinde kendini göstermesi hep bahsettiğim kahraman olma arzusu aslında karşı cinsin ilgisini üzerine toplamak ve dişilerin ilgisini kendi kahramanlığını kullanarak karşı cinsi etkileme çabasından ibarettir
diğerlerine benzeyerek yaşama olgusu bir cinselliğin kapalı olarak karşı cinse gösterilmesinden ibarettir .
24 Ekim 2015 Cumartesi
Hayallerde yaşamanın acıları...
Hayallerim var bilinçaltımda ahlaksızca oluşturduğum , kendimi dış dünyadan soyutladigim , herkesi küçük gördüğüm ...
Kimi zaman ulaşmak istediğim ama gerçek
hayatta belkide hiçbir zaman ulaşamayacağım
Bazen bir aşk ...
Kimi zaman nefret ...
Zaman zaman şan şöhret
Çoğu zaman saçma sapan düşünceler ...
Kurtar beni ALLAH im
Benmiyim bu kadar hayaller kuran ,
Benmiyim hiçbir senarist in yazamayacağı bu düşüncelere sahip olan ,
Hayatın gerçekliğinden uzaklaşan ...
Hayallerimde yalnızlaşan !
İnsanlara ilgisizleşen ,
Kendi gerçekliğimden kaçan
Ruhumu ve bedenimi acı bir hayale tutsak eden ,
Her geçen gün biraz daha eriyen ,
Ne eksiğim vardı ?
eksiğim onlar gibi olamamak miydi ?
Yoksa onlara benzeyememek mi ?
Bu bana mutluluk vermeliydi acıyı değil ...
Ama yine de duyduğum , tattığım , düşledigim acı beni yıkmıyor , yıkamıyor hicbir zaman da yıkamayacak
Zaten hep benimleydi ...
Doğduğum günden beri
Şüphesiz Kimsemiz yok ...
Ömer BOZKURT
23 Ekim 2015 Cuma
Siyasi SEÇİM
Korkuların seçimi
Yine yeni bir seçim dönemindeyiz , yurdun dört bir yanında her seçim döneminde rastladığımız , alıştığımız , bildiğimiz seçim vaadleri peşin sıra devam etmekte ,
Bir yanda seçmene herşeyleri veren siyasiler ve buna inanan bir takım zavallı ,
diğer tarafta her seçim döneminde aynı senaryolara maruz kalan , kalacak ve kalmaya devam edecek bir millet ...
Şunu sormak gerekiyor ;
Seçim siyasetini : seçmenin seçim döneminde ki isteklerine göre mi belirlemeli ?
Yoksa devletin çıkarlarını gözetmek için mi ?
Bu sorunun cevabı iki aşamalı dır .
İlk olarak seçim döneminde insanların oylarını almak için bir takım vaadler öne sürülmekte
İkinci olarak da seçim sonrası bu vaadlerin gerçekleşemeyeceği anlaşılınca devlet ön plana çıkıyor .
Aslında gerçeği söylemek gerekirse öncelikle siyasilerin ortak hedefi adil bir düzende seçim yarışına girmek , kendileri girdiği gibi
Seçmenleri de korkmadan , korkutulmadan , bu döneme hazırlamaktır.
Ne yazık ki bu seçim de , bu adil düzenden çok uzakta kalmaktadır , tıpkı geçmişte olduğu gibi ...
Ömer BOZKURT
22 Ekim 2015 Perşembe
Dil ( filoloji) üzerine
ANA DİL ' de eğitimin zararları
Bir milleti millet yapan şey , o milleti oluşturan ortak değerlerdir. Bu ortak değerler zaman ve mekan içerisinde değişime , dönüşüme açıktır , açık olmalı da .
Yalniz değişimden kasıt ; milleti oluşturan ırk ların içerisindeki milli birliği ve bütünlüğü bozabilecek değişim dir.
Dil de bu bütünlüğün içerisin de kendine yer bulmaktadır .
Milli birlik içerisinde anayasal statüde ortak bir dil belirlenir , bu dil doğudan - batıya , güneyden - kuzeye her kesimi kucaklayan birleştiren bir dildir .
Örneğin fransada : bir çok farklı kültürün farklı şekilde ana dili bulunmaktadır .
Ancak devletin resmi dili fransızca dır. Eğitim dili fransızca dır. Radyo ve televizyonlar fransızca yayın yapmaktadır.
Bunun sebebi ülkede milli birliği ve bütünlüğü sağlamaktır. Elbette ülke içerisinde her kes ana dilini konuşmalı ve korumalı dır . Ancak bu noktada devlet çok dikkatli olmalı ve ölçülü davranmalıdır . Yoksa ülke içerisinde ana dil ötekileşebilir hatta insanlar anayasal statü de olan milli birliği oluşturan dile karşı çıkabilir ve ülkede düzenin bozulması na sebebiyet verir ki dış güçler burada devreye girer ve milletin bölünmesine ya da bir birine kutuplaşmasına sebebiyet verir.
Son dönemde özellikle ülkemizde yaşanan hadiseler ; kürtçe , lazca , romanca eğitim , öğretim , radyo ve televizyon kanalları , okullar hepsi yanlış politikaların sonucudur , ne yazık ki bu yanlış politikalar insanları birbirine daha da kırdırmış , toplum bir birine kutuplaşmıştır...
aziz milletimizin milli birliğini ve bütünlüğü nü TÜRKÇE miz sağlamış ancak dediğim gibi uygulanan yanlış politikalar insanlarımızı kutuplaştırdığından kendi yaşadığı toprakların bütünleştirici diline karşı ayaklandırma noktasına getirerek milli birlik ve bütünlüğü zedelemiştir.
Halbuki 100 yıl önce dedelerimiz kürt mehmet , laz cemal , roman ahmet bu milletin birliği - dirliği için çanakkale de , kafkasyada trablusta , sina da , filistin de omuz omuza savaşmıştı hatta canını vermişti .
Her şeye rağmen :
Şunu da unutmamak gerekir ki ;
" bu milletin adı türk milletidir ..."
Resmi dili türkçe dir .
Bayrağı da ay yıldızlı türk bayrağı dır.
Ömer Bozkurt